TAMGALAR’DAN TARİHE BAKIŞ
Genel
tarih öğretisinde tarihin yazı ile
başlamış olduğu kabul edilmiştir.
Bilimsel düşüncenin temelinde objektif olmak,
olaylara şüpheci yaklaşmak
ve sorgulamak, yeni bulguların
teyidi durumunda ise değişkenliğe
açık olmak bu bağlamda da
deneysel görüşlere yer
vermek esastır….
Yazılı
tarih geçmişten günümüze
aktarılan olayların kronolojik sunumları içinde yer almaktadır….Bilinenlerin
dışında araştırmaların yeni bulgular
sonucu yönlerinin değişikliklere
gidilmesini de zorunlu kılmaktadır.
GÖBEKLİTEPE bunun son örneği
olmuştur.
MÖ.
10 binlere inen bu bulgu neolitik dönem verilerinin ötesinde insanlık tarihini bilinen zaman diliminde ayrı
bir yere taşımıştır.
GÖBEKLİTEPE
bulgusunun da hatırlattığı üzere,
tarihe objektif ölçülerle yaklaşırken,
maddi kültür verilerini de ayrıca
şüpheciliği dışlamadan ele almak
gerekmektedir. Bu bağlamda çağdaş tarih yorumlarında destanlar ve
mitolojik veriler bir kenarda
muhafaza edilirken , Arkeoloji,
Antropoloji, Dil yapılanması, Genetik verilerin
de yazılı tarihin
temellerinde yerlerine oturtulması
gerekmektedir…
Göbeklitepe
ile ilgili farklı yaklaşımlar
içinde konu irdelendiğinde Orta Asya’da her geçen gün
mevcudiyetleri ortaya çıkmakta olan maddi
kültür unsurları içindeki
TAMGALAR da dikkate
alınmalıdır. Bunların, coğrafya’da
gerek mekan ve gerekse
zaman kesitleri açısından benzerlerinin
değişik bölgelerdeki tekrarları
dikkate çarpmaktadır. Tamgaların izinde
maddi kültür unsurlarına
da bakıldığında görüntüler insanlık tarihine ayrı bir açıdan da
bakmayı gerektirmektedir…
Coğrafyanın
değişik bölgelerindeki benzerliklerin ve tekrarların aidiyet
bağlantıları nelerdir? Etkileşim yolu ile bir yayılma mıdır ? Yoksa farklı coğrafyalarda bu
benzerliklerin tekrarı bir tesadüf müdür?….
Konu
küresel boyuttaki emsalleri ile ele alındığında Amerika kıtasının birçok
bölgesinde Asya’daki benzerleri
olan tamgalar, petroglif ve piktogramların ortaklıkları ve kültürel
aidiyetleri olabilir mi
sorusu öne çıkmaktadır… Gerek arkeoloji ve gerekse antropolojinin verilerine göre, Asya
kıtasından Amerika Kıtasına geçişlerin
MÖ. 15 / 12 bin yıllarında olduğu görüşü
ağırlık taşımakla beraber yeni
bulgulara göre bu geçişlerin MÖ. 40 bin yıllarına kadar indiği iddiası da vardır….Bu bağlamda Altay kültür
alanında olduğu kadar,
Amerikan Kızılderililerin maddi kültür unsurları içinde de yer
alan ÜÇGEN yorumları, Kam Davulları
benzerleri, Hayat Ağacı
yorumu, kilimlerde görülen
motiflerin bire bir tekrarı, petroklif ve piktogram gibi kaya üstü
pek çok resimlerin varlığı sorgulamayı zorunlu kılmaktadır…Bu
örneklemelerin özelliği, MÖ: binlerce yıl
önceden Asya coğrafyasından Amerika kıtasına taşınmış olmaları Asya ‘daki
yaşam alanlarında bulunan emsalleriyle birlikte ele alındıklarında
konunun ,MÖ: 10000 yıllarından çok daha
öncelerine uzandıklarına dair
karineler oluşturmaktadır…
Maddi
kültür unsurlarının
coğrafyanın farklı alanlarındaki yansımalarından tamgaların
,petrogliflerin,
piktogramların bu yayılma alanları içinde dikkate
çarpan örneklerinden ( Üçgenler, Hayat Ağacı,Ejderha ,
Yılan,Çift Başlı Kartal, Boğa
boynuzu formu,Geyik yorumları, Dağ keçisi yorumları,
Uçan At, Kaplumbağa, Ay-
Güneş, Güneş Adam, Halay çeken
insanlar, Çarkıfelek betimlemesi,Gök
Çarkı, Tengri tamgası, Sekiz Dilimli Güneş arabası……vb….unsurlar öncelikli olarak ele alındıklarında :
En az
,MÖ:20000 den , günümüze
yansıyan sayısız durumda olan
tamgalar içinde , özellikle pek
çok kültür alanında da
benzerlerinin tekrarı görünenlerin, yazılı tarihteki yeri
ne olacaktır sorusunu ortaya çıkarmaktadır… Bu
bağlamda:
·
ÜÇGENLER
VE TANRI
DAĞLARI: Altay kültürü
içinde yer alan bu
tamganın MÖ. 10000 çok ötesine
uzanmakta olduğu ve pek çok kültür alanında farklı
şekillerde yorumlanmış
olduğu görülmektedir.
·
Gerek
Altay kültüründe ve gerekse
Kızılderilerin Kam Davullarında
bu üçgenler mevcuttur….Bu da MÖ.
10000 yıllarından daha öncesine ait
ve paylaşımı yaygın olan bir kültür değeri olduğunu göstermektedir.
·
Bu
üçgenlerin MÖ. 10000 gösteren Göbeklitepe sütunlarının
bazılarının üst kısmında yer almakta olduğu da görülmektedir….Altay kültür alanı ve Kızılderili kültürlerinde ise daha
eskilere gitmektedir….
·
MÖ.
7000 gösteren Çatalhöyük MÖ:6000
Hacılar, bulguları içinde bazı bölgelerde duvar freskleri ve Hacılarda seramikler
üstünde görülen dalgalı üçgen çizimlerinin yer aldığı görülmektedir..
·
Aral Gölü güneyinde Türkmenistan bölgesinde MÖ.9/5bin ANAV kültür alanında bulunan arkaik dönem maddi kültür
yerleşkesindeki unsurlarda üçgen
mötiflerinin pek çok tekrarının
bulundukları izlenmektedir…Bu kültür
alanının Anadolu’nun en eski kültürleriyle ile
bağlantılı olduğu iddiası ise, McCow
( MÖ. IX bin ) tarafından
ileri sürülmektedir.
·
Aynı üçgen
motiflerini Sümerler,Arkaik
Mısır, Truva, Hitit, Urartu
kültür alanları içinde de kullanım
alanlarının varlığına ve örneklerine rastlanmaktadır….
·
Kabe’nin İslamiyet’ten
önceki örtüsünde de dalgalı üçgen motifinin
bulunduğu ne anlama geldiği sorusu öne çıkmaktadır….
·
Günümüze
kadar taşınan binlerce yıl ötesinden
gelen bu maddi kültür unsurunun tekrarındaki inanç faktörü nedir?….MUSKALARIMIZ NEDEN ÜÇGEN ŞEKLİNDEDİR ? Konu
değişik açılardan sorgulanırken
başlangıç noktası Altay
Kültürünün yeşerdiği coğrafyada
KAM Davulları hatırlandığında rituellerin
dağların yüksek bölgelerinde
yapılmakta oldukları, bu dağları
TANRI DAĞLARI olarak nitelemiş
oldukları, ve ilahi değer
verilen dağları ise tamgalarda ÜÇGEN şeklinde betimlemiş
olabilecekleri karinesi güç kazanmaktadır….Bu kutsiyet ve inanç binlerce yıl
coğrafyanın değişik bölgelerine göç etmiş olan Altay
bölgelerinden gelen topluluklar
tarafından ortak inanç olarak
taşınmış ve kültürden
kültüre aktarılmış
olabilecektir.. Muhtemelen Gök Tanrı inancının Amerika kıtasına kadar taşınan
bu kültür kalıbı da dikkate
alındığında, sürecin MÖ. 10 binlerden
çok daha eskilere uzandığını bu bağlamda kabul etmek gerekmektedir… Konu açısından bu ritüellerin güncel örneğinin Denizli, Muğla arasındaki Çiçek
Baba Dağında her yılın
Ağustos ayı son Perşembesinde dağ zirvesinde
eski Türk geleneklerine göre
yerine getirilmekte olduğunun
binlerce yılık bir kültürün İslamiyet içinde yerine getirilmesi ne anlam taşımaktadır ?.. Bu kültürel
davranış şeklinin ata ruhlarını anma
geleneğinin geçmişten bu güne
binlerce yılık bir uygulamasının
devamı mıdır ?… .Asya Coğrafyasında
görülen tamgaların dağların çok yüksek
bölgelerinde gene binlerce yıldır üst üste yapılmış olmaları bu
geleneğin ve retoriğin bir
ürünü müdür?… Çiçek Baba Dağı
örneğinden binlerce yıl
gerilere gidildiğinde ritüellerin
yapıldığı bölgelerdeki dağlara
TANRI DAĞLARI denilmesi bir anlam
kazanmayacak mıdır ?… Bu
dağların tamgalarda üçgen şeklinde betinlenmiş olabilecekleri de mümkün değil midir.. ?
·
HAYAT AĞACI : Altay
Kültürü içinde değer taşıyan bir
diğer inanç simgesi de,
Hayat Ağacı olmaktadır. Bu kültür
motifinin coğrafyanın pek çok yerinde
belli inanç sistemi içinde
tekrarı antropoloji açısından önem ifade etmektedir….Altay kültürü içindeki belirginliği
yanında bu inanç sisteminin
sembolünün MÖ. 15 /
12 binlerde Amerika kıtasına da taşınmış olması ayrı bölgelerdeki
bu iki kültür arasındaki bağlantının
Bering yolunun buzul çağının sona
ermesinden sonra kopmuş olması dikkate
alındığında , pek çok tamgada olduğu
gibi Hayat Ağacı sembolünün de belirtilen tarihler arasında
taşınmış olabileceği karinesini
güçlendirmektedir..
·
Bu bağlamda, en
az MÖ.15000 uzanan Altay Kültür sahasının dışında, Çin ve Hint
kültür alanların da bu inanç sembolü görülmektedir. MÖ. IV bin.Sümer
ve MÖ: 3000 Mısır, MÖ.
2000. Asur, MÖ. 1500. Hurilerde, MÖ: 1200 Friglerde
Mö. 8 YY. Urartularda, MÖ. 6 yy.
Perslerde, Hayat Ağacı inancının paylaşımı görülmektedir…
·
Diğer
yönden, Lapon, İzlanda ve İskandinavya
coğrafyasında ise Hayat Ağacı
sembolünün yaradılış inancı ile
bağlantılı olarak yer almış olması, etkileşim teorisi konusunda ki görüşlere
destek vermektedir….Bir diğer
tespit de Avustralya’daki ULURU
kayalığında görülen Hayat
Ağacı kaya üstü resmidir…
·
Bu
konuda özellikle MÖ. 1000 yıllarında
Kimmer ve İskitlerin İskandinav
bölgelerine gelmiş olmaları
ve bu inancın bölgede
paylaşılmış olması ihtimalini
de söz
konusu etmektedir. Konu açısında, MÖ. 1000 tarihini gösteren
İsveç’teki KİVİK KURGANI bulgularına
bakıldığında Altay Kültürü içinde çarpıcı şekilde bulunan ortasında
( + ) işareti bulunan ( O ) daire şeklindeki TENGRİ
tamgası ile, ayrıca ÜÇGENLERİN bu
kurganda bulunmaları, bu bölge
kültürü ile Altay kültürü arasında etkileşimin varlığına karinedir… İnanç sistemi
içinde Hayat Ağacının üstünde
gökyüzü ile bağlantılı Çift Başlı Kartalın bulunduğu, bu ağacın ortasının
yaşam alanı olduğu, köklerinde ise, ejderha ve yılanların bulunduğu hususu da mitolojik anlamda yer almakta olup konu
Altay Kültürünün
ürünüdür……Günümüzde Astana kentinde
BAYTEREK olarak adlandırılan kule, Hayat
Ağacı olarak tanımlanan inancın
çağdaş bir yorumu olmaktadır…
·
ÇİFT
BAŞLI KARTAL :Bir diğer İnanç bağlamlı sembol ise, ÇİFT
BAŞLI KARTALDIR… Altay Kültüründe SEMRÜK
BÜKÜT olarak nitelenen bu
mitolojik kuş sembolü Hayat Ağacı
ile özdeş olup, inanca göre bu ağacın tepesinde yaşamış olduğu var sayılmıştır.. Çift Başlı kartal
yorumlamasının ayrıca MÖ: 3000
Sümerlerde ki tabletlerde de
görülmektedir, diğer yönden bu yorumlamanın MÖ. 2000 itibaren Hattiler
üzerinde Hititlere de geçmiş
olduğu kaya kabartmalarında yer
almaktadır. Bu sembol zaman içinde MS.
Yüzyıllarda Bizans’ta ve Selçuk’lu da kullanılmıştır.. Çift Başlı kartal
sembolünün Kutsal Roma Germen
İmparatorluğu, Rus
İmparatorluğunda kullanılması
gibi, günümüzde de Arnavutluk Bayrağının simgesi olarak
da kullanıldığı görülmektedir… Farklı
kültür alanlarında da halen
kullanılmaktadır…
·
KAM DAVULLARI : MÖ. 10000
öncelerine uzanan bu maddi kültür
unsurunun gerek Asya’da ve gerekse Amerikan
yerlilerinde kullanılanları
arasındaki benzerlikleri de bir diğer
kültürler arasındaki aidiyet
konusunu tartışmaya
açmaktadır…Her iki davul üzerindeki
betimlemelerin ortak anlamları dikkate
alındığında, etkileşimden ziyade
konu,aynı kültür bağlantılarına yollama
yapmaktadır. Bu davullar üzerindeki sembollerin anlamlarına ele alındığında
, davulların ortasında yukarından
aşağıya doğru olan dikey çizimim göğün direği anlamını taşıdığı… Bunu kesen yatay çizginin yer ve
gök ayrımı anlamına geldiği… Dikey
çizginin üstündeki dairenin gökyüzü ve sonsuzluğu simgelediği… Aynı
çizginin altındaki yarım
dairenin cehennem anlamında TAMUYU
gösterdiği, Üçgenlerin TANRI DAĞLARI inancını yansıtmış
olabileceği,
Halay çeken insanların
sosyal yapıyı temsil etmekte olduğunu (
RİTUEL DE OLABİLİR )… Hayat Ağacı sembolünün yaşamla
ilgili olarak sosyal içeriğinin toplum açısından ne kadar önemli olduğu hususunu, on bin yıldan
öte bir zaman diliminden günümüze kadar gelen ŞAMAN inanç sistemi içinde görmekteyiz.
BOĞA BOYNUZLARI : Sembollerin
erken arkaik dönemdeki yansımaları arasında
BOĞA BOYNUZU sembolünün
pek çok kültür alanındaki tekrarları olmaktadır. Boğanın güç ve kuvveti yansıtması yanında, yeniden var oluşun simgesi olarak kabul edilmiş olması bu
anlamda inanç sistemleri
üzerindeki etkilerinin Altay
Kültürü içinde tamgalara yansımasında ilk örneklerini görüyoruz.Bu bağlamda
MÖ. 17000 Hakasya’da bulunan
tamgalar içinde KUN AY olarak ifade edilen
sembolde hilal şekli ile
ortasındaki yuvarlak sembol bir
şekilde boynuz açıları arasına
yerleştirilmiş güneş görüntüsü
vermektedir…. Kazakistan’da
bulunan kaya üstü resimler arasında görülen boğa
yorumunun Göbeklitepe sütunlarından
birinin üstünde kabartma şeklinde
görülmesi de ilginçtir… Yerleşik kültür alanları içinde MÖ. 7000
Çatalhöyük kazı alanındaki mekanlardaki bazı yerleşkelerde, BOĞA BOYNUZU
yerleştirilmiş bulunan odaların muhtemelen
bu mekanın bir rituel yeri
olabileceğine karine olmaktadır…Keza MÖ: 3000 Sümer Kültüründe, GIlgamış Destanı hatırlandığında
Gıgamış’ın arkadaşı Enkidu’nun çift
boynuzlarının olduğunu mitolojik
anlamda yorumlandığını görüyoruz.
MÖ. 3000 . de gene Mısır Kültürü
içinde Tanrıca ISIS ‘in başında bulunan çift boynuz
arasındaki güneş sembolü, KUN AY tamgasını
hatırlatmaktadır…Gene Türk
mitolojik anlatımı içinde OĞUZ
ATANIN çif boynuzunun olduğu sözlü
edebiyatta yansıma
yapmaktadır….Ayrıca, Girit
Medeniyetinde MÖ: 1900 Knossos’ ta
bulunan boğa boynuzunu
sembolize eden yorumlama bu inanç sisteminin Anadolu üzerinden Girit
Adasına taşınmış olabileceğine karine
oluşturmaktadır…Gerek Arkaik Mısır ve
gerekse, kadim Hindu inancı içinde
kutsal sayılan inek
veya boğa betimlemelerini görüyoruz…MÖ.1500 Hitit kültürü içinde özellik ifade eden HİTİT GÜNEŞİ
olarak tanımlanan güneş kursunun
anlamı da ayrıca
dikkate çarpıyor. Güneş
Kursu olarak tanımlanan bu arkaik objeye bakıldığında, kurs’un bir
boğa boynuzu sembolü üzerine oturtulmuş olduğu,
Asya tamgaları içinde yer alan GÜNEŞ ADAM betimlemesine
benzer şekilde kurs’un çevresinde ışınların çıkışını anımsatan
yorumların bulunduğunu, kurs’un
içindeki bölümlerin üçgenler şeklinde yorumlanmış olduklarına
ve gene kurs’un üzerinde
TENGRİ TAMGALARININ aynısı olan
daire şeklindeki sembollerin olduğunu
görüyoruz. MÖ. 17000 gösteren KUN
AY, gene
en az o kadar eski TENGRİ ,
ve ayrıca TANRI DAĞLARININ HİTİT kursu üzerinde tek
bir sembolde birleştirilmiş
olmaları nasıl yorumlanacaktır? Bazı görüşlere bu da bir
tesadüftür(!)… Boynuz ve güneş
sembollerinin coğrafyanın
farklı bölgelerindeki dağılımına bakarken
bunun ilk çıkış mekanının
hangi kültür alanı içinde olduğuna ve oradan
nasıl yayılmış olacağına
bakmak gerekmektedir…MÖ. 17000
gösteren Hakasya’daki KUN AY sembolünün benzerinin MÖ. 10000 gösteren
Göbeklitepe sütunlarından birinin kenarında
yorumlanmış olması ve giderek
inancın somutlaşmış şekilde MÖ. 7000 Çatalhöyük bulguları içinde boğa
boynuzları şeklinde bir rituel
mekanında bulunmaları inanç
paylaşımı konusunda nasıl ele
alınacaktır ? Michelangelo, Musa heykeli
yorumlarken neden heykelin başına
iki boynuz koyarak
ne mesaj vermek istemiştir ?….
Tamgalar
petroklifler, piktogramlar içinde, UÇAN AT, GEYİKLER, DAĞ TEKELERİ, en çok ele alınan yorumlar olmaktadır.
Homer tanımlamaları içinde Yunan Mitolojisinde Uçan At ( Pegasus’su ) görüyoruz.
Homer MÖ. 9 yy. yaşamış olduğuna
göre, MÖ. 13.yy. Kuzey
Mezapotamya’da bulunan Uçan
at tableti Homer’den 4 yüz yıl önce
bir başka coğrafyada
nasıl betimlenmiştir.. Halen
Metropoliten Müzesinde bulunan bu Mezapotomya Asur kültürü içinde yer alan Pegasus
yorumunun kökleri nereden gelmektedir…. Diğer yönden Altay
Kültürüne tekrar döndüğümüzde,
Tamgalar içinde MÖ. Binlerce yıl
ötesine uzanan kaya üstü betimlemelerde Uçan at
yorumlarını görüyoruz. Altay
kültürü içinde yer alan ve TULPAR
olarak nitelenen uçan at ve ayrıca
gökyüzü arabaları yorumlarının
Mezapotamya ve Yunan Mitolojisi kültürlerinden çok öncelere uzamış olduğu
da anlaşılıyor. Altay
kültüründeki piktogramlarda yer
alan uçan atların TULPAR
olarak tanımlanmış olduklarını
bu yorumun Anadolu’ya
çok sonraları gelmiş olabileceğini de görüyoruz… …. Tamgalar içinde önemli
betimlemeler kapsamında,
GEYİKLERİN yer almakta oldukları da
görülüyor…. Günümüzde, Kuzey
Moğolistan’da yaşamakta olan
DUKHA Türk toplumunun
inancında geyikler olmazsa
yaşayamayız anlayışı bu coğrafyada binlerce yıllık bir yaşam
anlayışının kuşaktan kuşağa geçişlerinin
antropolojik bir izahı
oluyor…Kültürel süreklilik
açısından Geyik tanımlamasının tamgalarda binlerce yıldır hem Asya da hem de Amerika
kaya üstü resimlerindeki bire
bir benzerleriyle tekrarı
inanç bağları yanında yaşam felsefelerindeki ortak değerlere ayrıca karine oluşturuyor… Bu kültür motifinin
daha sonra özellikle İSKİT
Türklerinde birçok alanda süsleme olarak kullanılmış olması da verilen
önemi gösteriyor…. Özellikle Hitit
kültüründe de geyiğe verilen önemin anlamı
kültür değerlerindeki yerini
ifade ediyor… Bu konuda Hitit, İskit ve Kimmer sanatlarında Geyik ve Dağ Tekelerinin bronza
dökülmüş tünek şeklindeki yorumlardaki benzerlikleri de ortak inancın ve kültürün
paylaşımı olması ihtimalini
güçlendiriyor…
Tamgaların izleri üzerinden yola çıkıldığına, ( Güney Sibirya Moğolistan
, Gobi Çölü, Kazakistan Tamgalı Say , Saymalı Taş ( Güneş Adam ,
Gökyüzü Arabaları) Kırgızistan Tanrı
Dağları , Talas Yaylası, Rusya Lena,
Hazar kıyısı Gobustan, Hakkari
Yüksekova Gevaruk Yaylası, Kağızman Camuşlu Köyü,
Erzurum, Kütahya Çavdar Hisar,
İzmir Ödemiş ..vb. tarihin değişik zaman
kesitlerinde ve zaman aralıkları
içinde Altay coğrafyasından kopan
topluluklar belli inanç sistemleri
ile değişik alanlara inançlarını ve
yaşam değerlerini taşlara kazıyarak asırlarca sürekli taşımış
oldukları anlaşılıyor… Bu
tamgaların içinde en çok tekrarlananları ise Kam Davullarında
sitilize edilen yorumların oldukları görülmektedir… Gerek
geyikler, dağ tekeleri, gök yüzü
arabaları ve atlar, tengri tamgaları,
üçgenler , boğa yorumları, güneş adam tanımlaması vb. yorumların AMERİKA
KITASINDAN , İsveç’te bulunan KİVİK KURGANI örneğine kadar yaygınlığı konu hakkındaki soruları çoğaltmaktadır….
Tamgaların gösterdiği kültür alanlarına bakıldığında, bunların yazılı tarih öncesi yaşam alanları konusunda ki bir uyarı olmaktadır. Belli
arkeolojik kültür alanları
içinde yer alan kazı alanları da bu bağlamda ,
·
ANAV KÜLTÜRÜ
MÖ. 9 BİN / 5 BİN
·
ÇATALHÖYÜK MÖ: 7000
·
HACILAR
MÖ: 6000
·
KELTEMİNAR
KÜLTÜRÜ MÖ. 3 BİN
·
AFANESYEVO KÜLTÜRÜ
MÖ. 3 / 2 BİN
·
ANDRONOVA KÜLTÜRÜ
MÖ. 2/ 1 BİN olarak
ele alındıklarında,
Asya
coğrafyasında ortaya çıkan
bulgulara ilaveten muhtemelen yeni kazılarla da
bilinen değerlerin yeniden ele
alınmasını zorunlu kılacak ve insanlık
tarihinde önemli
değişikliklere neden olacak bir
görüntü söz konusu olabilecektir…
Bütün
bu süreç içinde GÖBEKLİTEPE bulgusu bilinen değerler arasında önemli
bir ara kesit ve duraksama noktası
olmuştur…Buraya gelmeden
önce yapılacak değerlendirmelerde tamgalar
ile Göbeklitepe bulguları
arasında maddi kültür unsurları
arasında illiyet var mıdır ?.. MÖ.
10000 tarihlenen ve gizemini
koruyan Göbeklitepe bulgusunun
tarihleme açısından şimdilik bezeri görülmüyor. Ancak, bu arkeolojik yapının
yukarıdan bakıldığında görülen
labirent şeklindeki kesiti
daire şeklinde bir labirent biçimi
gösteriyor…Bu açıdan konu ele alındığında, Altay
kültürü alanında MÖ. 10000 ötesi
dairesel şekildeki kaya üstü
çizimlerde labirent izlenimi veren
tamgalar görülüyor. Bir diğer
örneği , yapı temeli şeklinde de Kırgızistan’da bulunan
SOLOVKİ ADASINDA benzer bir
labirent biçimi yer alıyor…Diğer
yönden İrlanda da da
tamga şeklinde bir diğer
labirent yorumu görülüyor. SOLOVSKİ ADASI
benzeri bir yapı
benzerinim İskoçya’da benzerine de rastlanıyor. Diğer yönden, Kuzey
İtalyada Alp dağları
bölgesinde benzer labirent
yorumuna rastlanıyor, Ayrıca Peru’da NAZKA bölgesinde de böyle bir
sipiral labiremt şekli yer
alıyor…
Aztek
Kültütü içinde de benzer bir
yorum tablet şeklinde görülüyor…Avustralya bulunan
ULURU kayasında da bir diğer
benzeri bulunuyor… Bu bağlamda
coğrafyanın pek çok yerinde
Göbeklitepe kesitini anımsatan dairesel labirent formlarının
varlığı gizemini sürdürüyor… Konu açısından bu
labirentlerin rituel amaçlı yapılanmalar
olabileceği de Franda’daki Chartres Katedralinin girişindeki
gizemini koruyan dairesel
labirent bazı çağrışımlar yapıyor…Bu
katedralin yapıldığı mekanda daha önce Roma mabedinin olduğu, daha
önceleri de o bölgede Kelt
topluluklarının yaşamakta olduğu
Keltler’in de Aral
gölü güneyinden ANAV kültürü
civarında bulunan KELTAMİNAR kültürü bölgesinde
göç etmiş olabilecekleri dikkate alınırsa, Asya’daki
tamgalarda görülen dairesel
biçimdeki yapısal şeklini
kendi inanç sistemleri
içinde bölgeye taşımış olabilirler mi, sorusu akla geliyor… Kısaca daha sonraları, Roma Mabedini bu yapının üstüne veya yanına
kurmuş olabileceği gibi, Chartres
Katedrali de inşa edilirken kendi inanç
sistemi içinde bu şekli
veya benzerini Katedral içine taşımış olabilir mi soru söz
konusu oluyor…. Göbeklitepe
yapılanmasına bu açıdan bakıldığında,
MÖ. 10000 gösteren bu kazı alanının, Asya da tamga kültürünün yaygın olduğu
çok daha eski
tarihlere uzanan zaman kesiti
içinde pek çok
emsali şeklinde coğrafyada
hareket eden toplumlar
tarafından farklı yerlere yaşınmış
olabileceği ihtimalini sorgulamaya açıyor….Göbeklitepe sütunları üzerindeki betimlemeler içinde, ( Dalgalı üçgenleri,
Anav Kültür alanında görülen, Turna kuşu
benzerleri, Hayat Ağacı inancına
göre, köklerinde yaşadığı
var sayılan yılan formunun sütun
üzerinde yorumlanmış olması, giderek de çok daha önemlisi, MÖ. 17000 gösteren Hakasya’da
bulunan tamgalar içindeki, KUN AY
şeklinin Göbeklitepe
sütunlarından birinin dar kenasında yer alması, ayrıca Kazakistan’da bulunan kaya üstü
resimler içinde bulunan boğa yorumunu
da Göbeklitepe sütunlarından birinde kabartmasının bulunması çok
yönlü olarak sorgulamayı zorluyor…)
Tamgalardan, perroglif ve piktogranlara oradan yerleşik kültürlerdeki maddi
kültür unsurlarına geçerken kültürler arasında mutlak
etkileşim faktörünün varlığını kabul
etmek gerekiyor. Süreç içinde Asya yolculuğunda, toplumsal
yapıların daha kolektif hale gelmeleri
inanç sistemlerinde de farklılıklara neden olduğu görülüyor.
MÖ. 3000 inen şekilde konu irdelendiğinde KURGAN ve BALBAL maddi
kültür unsurlarının yaygınlaştıklarını,
bunlarında aynı coğrafya ve
kültür alanları içinde yer almalarının ifade ettiği anlam aidiyet
bağlarını tartışmaya açıyor…
Tamgalar,
pektogrif ve piktogramları takiben , giderek ileri çağlarda da BALBALLAR ve KURGANLARIN
izleri üzerinden tarihi güzergahları izleyerek, erken arkaik
döneminden geç arkaik
dönemine yaklaşıldığında yerleşik
kültürlerden, SÜMER MISIR,HATTİLER; HURİLER, TRUVA , MİTANNİ
ve URARTULARA ve diğer dönem
uygarlıklarına ulaşılıyor. Coğrafi
yayılma anlamında , tamgalar
petroglif ve piktogramlara
ait benzerliklerin bu kültür alanlarındaki örneklerini
de görüyoruz… Aynı şekilde MÖ. 3 / 2 bin.Balbalların geçiş güzergahları da ele alındığına, ORHUN BALBALI,Moğolistan Balbalları,Tuva
Balbalları, Kazakistan Balbalları,Kırgızistan Balbalları, Özbekistan
Balbalları, Hakkari Balbalları, Azerbaycan Balbalları Tunceli Dersim
Balbalları, ayrıca Kuman ( Kıpçak ) Taş
Baba Balbalları ve Ukranya
Balballarına da bakıldığında dağılım alanlarının Kafkasya ve Karadeniz’in kuzeyinde de
yer aldıkları
görülüyor….Ayrıca ETRÜSKLERDE
ki Balbal kültürünün
varlığı ise bu konudaki
soruları ayrıca tartışma
konusu yapıyor .Balbal kültürünün MÖ 3000/ 2000 dönemlerine ait olduğu dikkate alındığına bu kültürün
çıkış noktası ile yayıldıkları
coğrafyada , tamgalardan itibaren
yayılma sürecinin aynı kültür çevresinden
çıkmış olabileceğine dair
karineler güçleniyor…. Kısaca,
çağdaş tarihe giderken
maddi kültür unsurları içindeki
bulgular dikkate alınarak ve tamgalardan yola çıkarak yazılı
tarihe kadar olan bakışı ve bağlantılarını oluşturmaya yönelik
yöntemini gerektiriyor….
Kültürel değerlerin sisyasi
yönden propaganda amaçla kullanıldığı günümüzde, zaman zaman
resmi tarih, sahte bilim üzerinden
de üretilmiş oluyor. Özellikle, tarihi köklerini
coğrafyada daha derinlere
oturtmak isteyen Devletler farklı
teoriler ve kurgularla
hedef gördükleri ülkelerin topraklarında içeriği tartışmalı
tarihi gerekçe göstererek ve
bu bağlamda geçmişi bahane ederek
hedef gördükleri yerlerde
zilyetlik de iddia edebiliyorlar…
Bu konuda Batı’nın Hint Avrupa
teorisi üzerinden özellikle 19 yy.
bu konuda emperyalist
arayışlarında meşruiyet arayışlarında
olduğu da görülmüştür….Benzer
yaklaşımın Göbeklitepe bulgusu
ortaya çıktığında bazılarının bu görüş üzerinden gene
hesaplı mesajlar verme
arayışına girdikleri de
görülmüştür. Aktarımlarında
Türk’lerin Anadolu’ya 1071 yılında
gelmiş olduğu ön yargısı
üzerinden verilmeye çalışılan mesajlar
unutulmamalıdır…(TÜRKLERİN ANADOLUYA GELİŞLERİ
İSLAMİTETTEN ÖNCE VE İSLAMİYETTEN
SONRA OLMAK ÜZERE ELE
ALINMALIDIR ) Bu bağlamda
malum çevrelerin Göbeklitepe bağlantılı
bir aidiyet kurgusuna girmeye çalıştıkları da
görülmüştür….Genellikle HİNT AVRUPA tezi
üzerinden de 19 yy. bu yana
hesaplarını kabul ettirmek isteyenlere gene Batılı bir
Aklademisyen olan Maurıce
Duverger’in Politikaya Giriş
adlı kitabımdaki açıklaması ( sf. 25 ) önemli
bir mesaj olmaktadır…
Duverger, bazı çevrelerin zaman
zaman ileri sürmekte
oldukları HİNT AVRUPA görüşü hakkında şu
eleştiriyi getirmektedir.
….. 1813 te Thomas Young, bu
ana dili Hint Avrupa dili diye
adlandırdı. Sonra da bunu konuşan
halk, “ARİ “ diye adlandırıldı ve büyük Alman dilcisi F. Max Muller 1861 de bu adı iyiden iyiye yerleştirdi. Adı var kendi yok bir dille tanımlanan bu adı var, kendi
yok halk topluluğunu bunun üzerine birçok
sözde bilginler bir yere yerleştirmeye çalıştılar. Vardıkları sonuçların
birbirini tutmazlığı, bunların
saçmalığını da açıkça ortaya koymaktadır.
·
1840 ta
Pott arilerin Hindistan’dan çıkmış olduklarını ileri sürdü…
·
1868 de Benfrey
bunları Tuna ve Hazar Denizi arasında , Karadeniz’in kuzeyinden
getirdi.
·
1871
de J. C. Cunok , bunların kökenleri Kuzey Denizi
ile Ural arasındadır dedi.
·
1890
da D.C. Brington , galiba
bunlar Kuzey Afrika’dan çıkmadır
dedi.
·
1892
de V. Gordon Childe onların
Güney Rusya’dan geldiklerini ileri sürdü.
·
XX.
Yüzyılın başlangıcında K.F.
Johansson ,”Beşikleri Baltık Kıyılarıdır “ dedi.
·
1921
de Kossina daha belirsiz
bir dil kullanarak onları
sadece Avrupa’nın kuzeyine
yerleştirdi.
·
1922
de Peter Gides, “ Macaristan’dan gelmişlerdir “ dedi vb….
Kısaca
Duverger, ( Arthur Gobineau’un) da bu
bağlamdaki görüşlerini hedef
alarak , devam eden eleştirisinde “ İşte
bu adı var kendi yok
ari ırk … Avrupa’ya politik teşkilatı,düşünceyi, güzel
sanatları kültürü, uygarlığı ilerlemeyi, getirmiş olan
arilerin torunları olacaktı
görüşü, tümü ile kültür emperyalizminin bir
dayatması olduğunu ortaya koymaktadır…
Sahte
Bilim yöntemlerine yönelmeden insanlığın binlerce yıllık ortak
mirası olan kültür
değerlerinin, tamgalardan yola
çıkarak, çoğrafyada kat ettiği
güzergan üzerinden izleri takip edildiğinde pek
çok noktalarda ortak değerler üzerinde insanlığın kardeşliğinin izlerini de bulmak münkün
olacaktır…
Batı
Göbeklitepe bulgusu gün ışığına
çıktığı günlerde kollarını sıvayarak, bu
kültür ile HİNT AVRUPA kültürü arasında
bağlantı arayışına girerken bile
aynı anlayış içinde hareket etmiştir…
Kısaca,
süreç içindeki tespitleri
kabul etmeyelim, ret de
etmeyelim sadece sorgulayalım….
Ön
yargılardan uzak TAMGALARDAN
TARİHE bakış , muhtemelen ortak
şifrelerin çözüm anahtarıdır…..
27 / 12 / 2016
ERGUN ÖZGEN