Eski Türklerin Kutsal
Mezarları : Kurganlar /// YAZAR : PROF. DR. Yaşar Çoruhlu
Burak SARICI∗
Kurganlar hakkında Türklerin tarihi
boyunca gömü kültürü ile ilgili kayda değer Çin, Rus ve diğer yabancı
kaynaklardan da konu hakkında kazı çalışmalarından ve araştırmalarından
bahsedilmiş zengin bir inceleme kitabı diyebiliriz. Bu anlamda genel anlamda
tarih boyunca gömü geleneği konu hakkında araştırmalara dayandırılarak konu
başlıkları ile detaylandırılarak anlatılır. Eser kapağında da yazıldığı üzere “Orta ve İç Asya’nın Erken Devir Türk Mezar
Mimarisi Üzerine Deneme” adı üzerinde durursak, gerçekten de Kurgan veya gömü
geleneği Türklerin derin bir kültür olduğu “Mimari” adı tam yerinde ifadedir.
2015 yılında basılan kitabın tarihi bir kaynak olacağı şüphe götürmez.
Türklerin Kurgan kültürleri hakkında yapılan araştırmalar çizimler ve
resimlerle detaylandırılarak süre gelen kültür benzerlikleri ve farkları ile
ele alınan konu diğer kültürlerle ilişkilendirilebilinecek yorumlarla desteklenerek yapılan kazı çalışmalarına
değinilmektedir. Kurgan kelimesini doğuşu kökeni ile ilgili nitelikli bilgiler
tarihi ve geleneksel özellikleriyle
ilgili örneklemeler yapılır.
Kelimenin doğuşu süre
gelen ve temelini
oluşturan yapıdan Köroğlu ismini doğuşunu buradan da öğrenebilirsiniz.
Aynı şekilde Türkmen şivesindeki bu adlandırmayı bildiğimiz kaidelere göre
hatırlarız. Şahsi olarak daha önce bildiğim üzere yerin oğlu, toprakta büyümüş,
mezarda doğmuş gibi deyişlerin kökeninin aslında buradan geldiğini kavramış
olacağız (s.25).
Erken döneme ait mezarların farklı
gruplandırmalar ile ayrıntılı şekilde yer almaktadır. İç içe çemberler halinde
olup insan ve atın farklı odalara gömüldüğü, daha sade ve genel olarak yer
alır. Bu değerlendirmeye uygun Göktürkler dönemine ait Kırgızistan, Tanrı Dağı
bölgesinde yapılan kazılardan(1996)
aynı gruplama içinde
değerlendirildiği çeşitli Türk
geleneklerin birleşimiyle
değişen kurgan gelenekleri
farklı kaynaklardan hususi
bir çalışmayla detaylandırılarak, değerlendirilir. Kurganlar hakkında
Suchanica’daki araştırmalar birçok kültüre ait Avrasya Bölümü C14 laboratuvarı
ve Alman Enstitüsünün çalışmaları ve faaliyetleri örneklerle ortaya konmuştur. Genel
itibarıyla Türklerin farklı
yer şekillerine uygun
olarak farklı tarzlarda kurganların oluşumu,
yapısı ve araziye
göre görünüm tarzları
ve farklı şekillerine
göre isimlendirmeler örneklerle yer alması bize değişen Türk kurgan
kültürünün yerin yapısının da etkisinde
olduğunu anlayacağız. Tarihsel
açıdan da değinildiğinde kurganların
varlığı bize uygarlıkların isimlendirilmesi
ve hâkim medeniyetlerde yer alma zamanlarını bilinmesi konusunda çok önemli
kanıtlar sunmaktadır. Garnizov kazı sonuçları bu şekilde 1997 yılında erken
İskitler dönemini tarihlendirilmesi ve Konuyla ilgili çeşitli hipotezlerde yer
almaktadır.
Rudenko’nun Kurgan kültürü ve
araştırmaları ile ilgili başarılı çalışmaları özellikle 1950 yılında
modern (radyokarbon, deondrokronoloji) teknikler
kullanılarak tarih tespiti
çalışmalarına yer verilir.
Transbaykalya’da ilk kez konstüriksiyon yöntemiyle sınıflandırılmasıyla erken
evreye ait olduğu bilinen bu ve bunu gibi mezarların yazarında bu konudaki
eleştirileriyle Husung-nu olarak belirtilen halka ait olduğu ileri sürülmüş bu
nitelendirmeyle “geniş lahitli” (dyrestui tipi) mezarlar tipi ve “geniş defin”
odalı mezarlar (Sudzha tipi) olmak üzere çeşitli gruplandırmalarla süre gelen
gömü kültürleri, atla ve atsız gömülerin sınıflandırılmasında kut sahiplerinin
gömü gelenekleri yer almaktadır.
Türk-Rus savaşlarından
sonra toprakların Rusların
eline geçmesiyle Rusların
bilindiği üzere başlangıç ve
sonradan da işgal ettikleri yerlerde olduğu gibi coğrafi keşiflerin artmasıyla
İskit dönemine de ait bazı arkeolojik kazıların azalması şüphe götürmeyecektir.
“Neolitik devirde İsakovo (MÖ 4.
bin), Serovo, Kitoy (aşağı yukanil bin-2. binin başları), Glazkov (Geç Neolitik
veya ilk Tunç çağı) kültürlerini mezarları “Kurgan”ın oluşumuna belki
sadece defin odasının ortaya çıkışı bakımından katkıda bulunmuş olarak kabul
edilebilirse de bu açılardan örnek sayılabilecek mezarları daha çok aşağıda
sözünü sadece AfanesyevaKültüründe
görüyoruz. Sibirya’daki en erken (İsakova mezarları) Angara Vadisi’ndeki
birkaç büyük mezar yerleri olan Panomarevo’daki mezarlar ve Baykal bölgesi
diğer neolitik mezarları, kurgan şekli içermeyen tamamen kireçtaşı parçalarının
zemin üzerine cesedin etrafını sınırlayacak
şekilde yerleştirilmesinden ibaret yapılar
idi.” (s.68).Şimdi bu
gelişimin nasıl olduğunu,
önemli bir bölümü proto-Türkler
ile ilgili olan,
erken kültürlerin mezarlarının
özelliklerini inceleyerek, açıklarsak,
Kurgan kültürünün oluşumunda ilk belirtilerin daha çok Neolitik Dönemde ortaya
çıktığını ileri sürebiliriz. Çünkü bozkır kültürünün alt yapısını oluşturan
şartlar yavaş yavaş bu dönemde
ortaya çıkmaya başlar.
Bu dönemde Asya’da
ortaya çıkan kültürel
değişiklikler, tayganın, ağaçlı bozkırın ve bozkırların istila edilmesi
için gerekli olan buluşları ortaya çıkarmıştır.
Okladnıkov’a göre “Neolitik kültürün
bu temel özellikleri ok, yay ve seramik kapların keşfiydi.”1 Buna göre bu
kitabın yol aldığı paralellik ile kırsal ekonominin ortaya çıkması, Bozkır
kültürünün oluşmaya başlamasını
sağlamıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi, özellikle MÖ 4000-2000 tarihleri
arasında ortaya çıkan Bozkır toplulukları içerisinden zamanla Türklerin ataları
yani Proto-Türkler (Ön-Türkler) de bu şekilde ortaya çıkacak.
Galzkov devresi ve mezarlarında “birlikte gömülme geleneğinden” sonra Neolitik
mezarlar toprak üzerinde hiçbir belirtisi bilinmeyen (MÖ 5000) basit mezarların
bulunduğu ve bunların kurgan tipiyle pek ilişkisi olmadığı buna göre Neolitik
mezarların devamı ve gelişmiş bir şekli olarak Afenesyeva kültürünün de bu
şekilde bilinmesi gerektiği doğrulanır. Bizim açımızdan Afenesyeva ve Andronova
kurganların öncüsü olduğu
bilinir çünkü bu
mezarlar bozkırlarla paralellik gösterecek ve bu şekilde
yayılacağı bilinecektir. Bu tür mezar gelenekleri ve gömü tarzları ifâde
ettikleri anlamlar süregelen dönem içinde değişik gömülerin uygulanmasının
kurganların inançlara uygun şekilleneceğini okuyacağız. Bu yüzden Afanesyava
Kültürü İç Asya, Orta Asya ve Doğu Avrupa kültürlerine öncülük etmiş veya
etkide bulunmuş önemli bir kültür olarak ifâde edilebilir.
Bizim düşüncemize göre, Afanesyeva
halkı, bu bölgelerde daha sonra gelişen Okunyev kültürünün Mongoloid karakterin
ağırlıkta olduğu halkı ile karışmış, belki bir kısmı da göç etmişti. Okunyev
kültürü Proto-Türk unsurlarının içine Proto-Moğol unsurların da kısmen
karıştığı bir Proto-Türk kültürü olarak
kabul edilecektir. Bilinmesi kâfi
olan aynı bozkırda
değişik gömü şekillerinin
uygulanması konusu tartışılır bir hususta olsa bizim açımızdan Türklere aitlik
konumunda sonucu değiştirmemesi
gerekmektedir. Bahsedildiği üzere
bozkır ritüellerinin Hint-Avrupalılara mal ediliyorsa da yazarında eleştirisi bu
yönde olmakla birlikte bir örnek verecek olursam aynı unsurlar Mongolidlere
karışmış beyaz ırk kökenli Türkler içinde geçerliydi.
Altaylar’da mezarlarda bulanan ölüler
defin ediliş yönleri ve mezar içinde ölünü aldığı sekil konusunda bir birlik
sağlanamadığı değerlendirilecektir. Geç tarihli varsayılan atla gömülerde
Tagar, Hibe ve Şibe kurganlarının halka ve dikdörtgen şeklinde en dışta iri
taşlardan örülmüş aşağıdan yukarı doğru
yükselen kuşatma duvarlarıyla
çevrelenmeleri çizimlerle ve
ölülerin defnediliş tarzları Türk-İslam mezar anıtları geçiş noktasında
önemli ipuçlarıyla benzeyen yönleri genel ifadelerle irdelenir.
Kitapta değinilen Kazakistan
bozkırlarındaki Sintaşta kurganları Orta ve İç Asya’nın sonraki devir
mezar anıtı mimarilerini
önemli oranda etkilemesi
açısından ve geliştirilmiş
kurgan tipleri bakımından dikkati
çekmektedir. Her ne kadar yabancı araştırmacıların bir bölümü tarafından Aryan
kültürüne ait oldukları iddia edilirse de bu husus sadece tarafgir bir yorumdan
ibaret olduğu, bu dönemde bu bölgede kurganların tarihleri itibariyle Andronovo
paralelinde ele alınabilecek bir kültür gibi göründüğü aynı şekilde Türk
kültürünün devamı olduğunu bu şekilde yorum yaparak Türklerin değişen kurgan
kültürü özelliklerinin temsilcisi olduğunu daha iyi kavrayacağız, aynı şekilde
yer yer değinildiği üzere eserde ilerideki
çalışmalar bu bölge kurganlarının aidiyetini daha iyi aydınlatacağı görüşü
hâkim olabilmektedir.
Andronovo ve paralel kültürlerin
mezarları ile ilgili bu konuyla ilgili bilim adamı J. P. Mallory’nin
görüşlerine ve araştırmalarına çokça yer verilmektedir ancak başka bazı
araştırmacılar gibi, radyo- karbon tarihlemeye göre MÖ erken 2. bin yılda
ortaya çıkmış olabileceğini ifâde ettiği Andronovo kültürünün çeşitli
Hint-İranlı kimliğe mal etmeye çalıştıkları ifâde edilir. Yine kitaba göre, bu
konuda kesin bir şey söylemenin mümkün olmadığını da ifade etmektedir.
Araştırmacı bu konuya delil olarak birçok şeyi ileri sürmemesi ancak bu
belirtilen hususlar, Türk kültür ve sanatında da çok önemli olduğundan sadece
Hint-İranlı veya Hint-Avrupalı kavimlere mal edilmemesi gerektiği ana düşünce
kabul edilir. Bir başka bileceğimiz hususta Tiler ve bunlardan çıkan
Ting-Lingler Kagnılı boylar sonraki Türklerin ataları olduğudur. Bu kültürün
devamı ile ilgili temel taşlar tekdüze bir şekilde ifade edilecektir.
Proto-Türk kültürü olan Tagar
Kültürünün gelişim uğradığı değişimler ve hızlı yayılımının etkileri yine
benzer olarak Pazırık kültürünün kurganların başlangıcının bu kültürün ilk
evrelerini nasıl etkilediği hakkında önemli
ipuçları verir. Cesedin,
kurganların inşasından, cesedin
bekleme süresinden sonra gömüldüğü alp ve bahadır savaşçı tipini ön plan
çıkmasından sonra olumsuz etkileri bu doğrultuda savaşçıların(kadın savaşçı)
gömü şekillerinin orta kesimde sun’i ve şahsi mücevherler ile
çevrilmesi Tagar Kültürü’nde
giderek gelişen ve
yayılan bir gömü
şekli temellerinin oluşumuna yüzeysel değinilir.
Göklere verilen değerin ve dini
inançların ne derece ileri olduğu ve bu şekilde kültür gelişimini
etkilemesi açısından, Yenisey
bölgesinde kurganların mimari
tasarım ve planlamayı
yapmış, mühendisler gök bilimcilerin uygun dediği yerlere taşları
yerleştirmiş, din adamları ise kurgan törenlerini ve diğer dinsel işlevlerini
yönetmesi kurgan kültürünün her alanda etkin bir şekilde ilerlemesi açısından
değerlendirilmektedir. Proto –Türk
kültürü ve proto-Türklerle ilişkili kültürlerin birleşimini ürünü olan
kurganlar, Neolotik dönemden hatta daha
önceki zamandan beri söz konusu toprağa gömme geleneği gelişerek meydana gelmiş
olduğunu bilince, şüphesiz Türk kurgan târihi ve kültürü açısından en önemli
yapıları arasında yerini alacağı ve Türk devletlerinin bir izi olarak kaldığını
düşüneceğiz. Rudenko’nun 5 tanesi büyük bir kısmı küçük olmak üzere kazdığı
kurganların genel Pazırık Kültürü açsından gelişimi önem arz edecek ki; gömülen
at sayılarının, atların ölü
ile beraber gömülmeleri,
atların kuyruk saçaklarının
sadece savaşta bağlanmayıp
öldüğünde de kesilmesi tüm bu atlarında erkek olması gibi kurgan gelenekleri
Pazırık kurgan kültürünün gelişimi
önemli temel taşlar
kabul edilerek sonraki
soyların kültürünü oluşturduğu bilinecektir.
Yazarın Pazırık Kurganlarından benzer
yönlerini belirtiği Katanda Kurganları ile
ilgili W.Radlow Sibirya’nın
Altaylarda bulanan bir
kısım mezarların, kendi yönetiminde nasıl
açıldığını anlatır. Bu
açıdan bunlar arasında
Katanda mezarlık alanındaki kurganlar önemli yer tutacağı
bilinecektir. Rudenko’nun Katanda kurganları hakkından çalışmaları
neticesindeki Pazırık kurganları ile ilgili benzer yönleri ayrıntılı biçimde
irdelenir.
Ulandırık kurganlarında
Çin-Moğolistan’dan öte yana orta sınıflara kurganlarda ceset ile birlikte
hayvanların kemiklerinin ve değişik sayılarda kullanılan şekillendirilmemiş
olmasıyla yükselen “balballar” ve farklı inanışlara göre kuşatma duvarlarının
şekillerinden bahsedilir. Bu kültürle bağlantılı cesetlerin
gömü kültüründe inanışlarına
göre cesetlerin konumu
şekli, kurganın zenginliği ve
gömüde kullanılan at sayısı bakımından gömülen kişinin özellikleri ve
kültüründeki yeri hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olacağız.
Essik kurganlarında çıkarılan
kalıntılarında yer alan eşya üzerinde yazının Süleymanov ve Kazak- Türk
Türkolog Altay S. Amancolov‘un çevirilerine yer
verilir. Amancolov’un çevirisine
bir karşılık gelmediğine değinilerek şu açıklamada bulunur:“‘aga,sana
oçug! bez,çök! buqun içre(p veya r) azug
(veya açug)’ Günümüzdeki
anlamı şu şekilde
olabilir: ‘Ağabey sana(bu)ocak! Yabancı(yabancı insan),dizini
bük! Halkın yiyeceği (çok olsun)’ İkinci cümle: ‘yabancıyı dize getir yen’ (208 s.).
Eserde Essik Kurganından çıkarılan
kalıntıların Türk-Moğol ve Avrupai ırkların izlerini taşıdığı değerlendirilerek
çeşitli Türk araştırmacıların (E.Esin ve Akişev) kalıntılar ile ilgili
görüşleriyle konu genişletilir. Kızart Vadisi kurganlarına benzer olarak
kurganların merkezinden ocak ateş kültlerine inandığını ve bu doğrultuda çok
erken çağlardan beri iç ve Orta Asya beliren bu kültlerin birbiriyle benzer
olduğunu belirterek çeşitli ipuçlarıyla ifade etmektedir. Ortak sanat ve Türk kurgan
kültürü açısından kullanılan kartal semboller
ve iskeletleri ayrıca ve önemli zikredilmektedir. Bilindiği
gibi Türklerin sonraki
dönemlerinde de yırtıcı
kuşlar ve hayvan sembolleri Türk kültüründe ortak temel
taşlardan olacağının çıkarımını yapabiliriz.
Kitapta abide, anıt,mezar külliyesi,
tapınak, bark kelimelerini kullanımı ve ifade ettikleri anlam özellikleri açısından
tarih boyunca farklı
dönemlerde değişime uğramaları
ve detaylı olarak yapılara karşılık gelen
kullanımların bölgedeki kültü
yansıtması açısından önemli bilgiler vermektedir. Özellikle
bark kültü ve
mezar külliyesi yapılarının
tarihte konumları ve
Türk kültüründeki yeri açısından çok kritik sonuçlara varılmıştır.
İdil-Ural kurgan kültürünün yerleşim yerleri, bölgede yaşayan Türklerin ve
diğer Avrasya Türk halklarının arasındaki temel kültür unsurların, kurganların
kültlerinin ve Hint-Avrupalılara ait sanılan özelliklerin belirlenebilmesi
açısından önemli şifreleri barındırmaktadır. Türklerini Köklerini yer aldığı
İdil-Ural bölgesinin farklı araştırmacılar ışığında varyasyonlara ayrılan
kurgan kültürü ve Türk halkları kökensel ve suretsel olarak değerlendirilir.
Orta Asya ile bağlantılı mezar odalarına resim yapma geleneğinin, tarihsel
sürecine değinilir. Kültiginden örnekler vererek Kültigin Külliyesindeki “bark”
denilen kare biçimdeki kültün yaşamdan sahnelerin yar aldığı fresko sanatının
etkisi Moğolistan’daki Göktürk kurganından benzerlikleri farklı açılardan
değerlendirilir.
Çin
kaynaklarında Göktürk cenaze
merasimleri ile ilgili
bazı ifadeler bu
söylenenleri yanlış çıkarmamakta
aynı zamanda konuyla ilgili başka tamamlayıcı bilgiler de vermektedir. Kitapta
Tang Sülalesi tarihi ile ilgili bölümde şöyle deniyor.“(A. İnan’ın Hyacinth’den
(Biçurin) aktardığı (1851) çevirisi): Ölüyü çadıra korlar. Oğulları, torunları,
erkek, kadın başka akrabası atlar ve koyunlar keserler ve çadırın önüne
sererler. Ölü bulunan çadırın etrafında at üzerinde yedi defa dolaşırlar.
Kapının önünde bıçakla yüzlerini kesip ağlarlar. Yüzlerinden kan ve yaş karışık
olarak akar. Bu töreni yedi defa tekrar ederler. Sonra muayyen bir günde ölünün
bindiği atı, kullandığı bütün eşyayı ölü ile beraber ateşte yakarlar; külünü,
yılın muayyen bir gününde, mezara gömerler. İlkbaharda ölenleri sonbaharda,
otların ve yaprakların sarardığı zaman gömerler. Kışın veya güzün ölenleri
çiçekler açıldığı zaman (ilkbaharda) gömerler. Defin gününde ölünün akrabası,
tıpkı öldüğü günde yaptıkları gibi, at üzerinde gezer ve yüzlerini keser
ağlarlar. Mezar üzerinde kurulan yapının duvarlarına ölünün resmini, hayatında
yaptığı savaşları tersim ederler. Bu ölü ömründe bir adam öldürmüş ise mezar
üzerine bir taş (balbal) korlar. Bazı ölülerin mezarında bu taşlar yüze hatta bine
baliğ olur. Atlar ve koyunların kurban ettikten sonra kafalarını kazıklar
üzerine korlar.” (s.373).Bu bağlamda gömme kültürünün kitapta da bahsi geçtiği
üzere Göktürkler döneminde Kazakistan bölgesin de de çocukların koyunlar ve
koçlarla; yaşlı ve savaşçıların atlarla birlikte gömüldüğüne ve yerin üstünde
yaşayış şekillerine veya geleneklerine dair kalıntıların resmedildiğini
savaşçının öldüğünde gittiği yer İç Orta Asya bölgesinin inancını temsil ettiği
için gittiği yerde yalnız kalmaması için değerli eşyaları yanlarında yer
aldığını düşünebiliriz. Bu gibi çeşitli inanışlar eserde örneklerle
anlatılmaktadır.
Kurgan kelimesini,
Türbe/Kümbet kültürünün kökü
olan “Bark” kültürüne
de dair önemli muhteviyâtı olan
kapsamlı bir eser.
Derin ve çokça
tarihsel bilgi vermesi
dolayısıyla kendi alanında elzem
bir kaynaktır. Türk kültürüne dair konusunda pek çok kaynakları da içinde
mevcut, kurgan- kurgan konusun tarihsel gelişimi ve Türk kültüründeki değeri
tafsilatıyla anlatılmış. Türk kurganlarındaki lahit kültürünün yanlış bilinen
gerçeklerinden ve dahi Türklerin tarihindeki ilginç kurgan kültürlerine yuğ
törenlerine ve günümüze kadar gelen bazı kültürlerin kökeninin çok daha eski
kültürümüze dayandığına şahit olacaksınız..